2 Kasım 2007 Cuma

River Cafe'de muhteşem bir gece...


Thames nehrinin kuzeyinde, Hammersmith bölgesinde eski Michelin deposundan dönüştürülen River Café, ilk açıldığında tasarımcısı Richard Rogers'ın mimarlık bürosu çalışanlarının yemeklerini yiyebilecekleri bir yer olarak yapıldı. Ancak Rogers'ın eşi Ruth Rogers ve ortağı Rosa Gray'in; İtalyan mutfağı konusundaki hünerlerini cömertçe sergiledikleri restoran kısa sürede tüm Londralılara hizmet etmeye başladı. Aslında herkesin bildiği yemekleri, yerel malzemelerle zenginleştirerek sunan restoran kısa sürede İtalyan mutfağı düşkünlerinin vazgeçilmez adresi oldu. Restoran sahipleri tarafından yazılan yemek kitapları en çok satanlar listesine girdi. Londra'nın açık mutfak tasarımlı ilk restoranı olan River Cafe, yemeklerde kullanılan malzemeleri ve tümüyle İtalyan şaraplarından oluşan menüsüyle, Avrupa'nın en eski otel ve restoran rehberi olan Michelin Guide'a da girdi. Yemeklerin basitliğine karşın fiyatların biraz pahalı olması bir çoklarının tepkisini çekse de, mozzarella tabağının cennet bahçesini andıran görüntüsü ya da limonlu tartının tadına doyum olmuyor. Restoranın menüsü mevsimlere göre değişiyor. Anahtar kelime ise tazelik.


Ben de Londra'nın Michelin yıldıza sahip üç İtalyan restoranından biri olan River Cafe'ye ikinci kere gitme fırsatını Türkiye'den gelen dostlarımız sayesinde buldum. Bir Perşembe akşamı ikinci oturumda tek bir boş masa yok. Ortam cıvıl cıvıl...Masaya oturup şöyle alıcı gözüyle etrafa bakınca bir kez daha Michelin yıldızının sadece ve sadece yemek ile ilgili parametrelerle verildiğinden emin oldum. Zira River Cafe oldukça 'casual' sayılabilecek bir restoran. Masa örtülerinin üstünde bir kat da peçete kağıdından örtüler var. Tabaklar, çatal-bıçak takımları, kadehler oldukça sıradan, dekorasyonunda da ahım şahım birşey yok. Restoranın can alıcı noktası ise boylu boyunca uzanan açık mutfağı...Aşçılarda en ufak bir panik belirtisi sezinlemiyorsunuz, büyük bir soğukkanlılık ve ciddiyetle işlerini yapıyorlar.


Dört kişilik grubumuza konusuna çok hakim, işi bilen genç bir kadın garson baktı. Kısa bir sohbet esnasında mönülerin sandığım gibi ayda bir değil günlük olarak değiştiğini duyunca hayret ve hayranlıkla dolu bir duygu seline kapıldım:-) Başlangıç olarak deniz tarağı ardından basit bir sosu olan tagliatelle, son olarak da ağır ateşte pişirilmiş dana eti söyledim. Misafirimiz Taner de masadaki herkes gibi yemeklerin büyüsüne kapılıp 3 course yemek sipariş etti. İlk ana yemek tercihi olan sülün'den ise garsonumuzun uyarısı ile 3-4 gün değil de 10 gün bekletildiğini ve 'çürümeye yüz tutmuş' bir noktada iken pişirildiğini duyunca vazgeçti. Şarap tercihini kendisine bıraktık, sadece İtalyan şaraplardan oluşan listeden güzel bir Barolo yemeğimize eşlik etti. Bade şarabın inişe geçmek üzere sınırda olduğunu düşündüğünü söyleyince aksini düşünen Taner küçük bir iddialaşmanın ardından Somelye'ye şarap garsonu aracılığı ile bu konuyu danıştı. Sonuçta Somelye'nin de kendisi gibi düşündüğünü duyunca da pek bir keyiflendi. Yemekler tek kelimeyle şölendi. Özellikle dana etinin dana olduğuna inanmak zordu, kuzu tandır gibi dolgun lezzette ve yumuşacıktı. Hayatımda yediğim en güzel dana eti olduğunu söyleyebilirim. Benimle aynı yemeği seçen Bade de yemeğine bayıldı. Gustosuna çok güvendiğim ve benim için bir numaralı gurme olan eşim Ercan da yemeklerin basit içerik ve sade sunumlarına rağmen olağanüstü lezzette olduğunu tasdik etti. Maharet de bu olsa gerek. Sonuçta bu kadar yemeğin üzerine dayanamayıp bir de tatlı söyledik ve hepimiz birer parça tattık. Tabii ki harikaydı! Gecenin sonunda şarabın da etkisi ile 500 küsur pound gibi bir hesap ödedik. Yemeklerin muhteşemliğine rağmen biraz pahalıca tabii. Ama 'yine de değer' duygusuyla ayrıldık oradan. Çıkarken restoranın kurucu şefleri Rose Gray ve Ruth Rogers'ın imzalı yemek kitaplarından makarna ve tatlı cep kitaplarını almayı da ihmal etmedim tabii. Benim bu yemekten kendi restoranım adına çıkardığım en büyük ders, şu an yaptığımız gibi her zaman en taze, en kaliteli malzemeleri kullanmak ve asla taviz vermemek. Abartıdan uzak, malzemenin tazeliğini gölgelemeyecek pişirme usülleri kullanmak. Bir restorandaki en öenmli unsurun yemeğin lezzeti olduğunu hiçbir zaman aklımdan çıkarmamak! Notlamaya gelince: Yemek 9.5, Dekor 8, Servis 9, Hesap 6, Lokasyon 6. Fiyatlar biraz daha düşük olabilir. Restoran merkezden epey uzak, bulunması zor bir yerde.

Hiç yorum yok: