Taste of London festivaline gitmeyi aylar önce kafaya koymuş, biletimi haftalar önce almış ve o tarihte Londra'da olmak için her türlü organizasyonu yapmıştım, gerçekten değdi...Kapalı ve serin bir hava ve zaman zaman sağnağa dönen bir yağmur eşliğinde gerçekleşmesi dışında herşeyin dört dörtlük olduğu, katıldığım en güzel organizyonlardan biriydi.
İngiltere genelinde 5 şehirde gerçekleşen Taste festivallerinin Londra ayağı 21-24 Haziran tarihlerinde gerçekleşti, ben son gün katıldım...Toplam Michelin yıldızı sayıları 13'ü bulan Londra'nın en seçkin 50 restoranı toplam 150 farklı 'imza' yemek ile 50,000 ziyaretçiyi ağırladı.
Festival alanına girdikten sonra önce genel bir tur yaptım. Muazzam derecede geniş bir alana yayılan festival havası anında başımı döndürdü. Genel turun ardından soluğu Jamie Oliver'ın Fifteen adlı restoranının standında aldım. Ciabatta ekmeği, taze domates, et biber, ançuez ve kapari ile hazırlanmış harika bir panzanella salatası ile açılış yaptım. Ardından Savoy Grill'den üzeri ince bir hamurla kaplanarak fırınlanmış dana eti yedim ama çok etkilendiğimi söyleyemem...Tatlı olarak Tom Aikens'den mango ile hazırlanmış nefis bir parfe aldım. Ne yalan söyleyeyim tek tek gezindiğim birbirinden muazzam standlarda gördüğüm yemeklerle hem gözümü hem ruhumu doyurmuş olduğumdan da yeme olayını fazla abartmadım. Ayaklarıma karasular indikten sonra bana eşlik eden dostlarım Gür ve Aslı ile bir masa bulup oturduk, pembe şampanya eşliğinde bir kaç tabak istiridyenin keyfini çıkardık.
Benim için heyecanın doruğa çıktı nokta, canlı olarak efsanevi The F word show'unu sergileyen ve Londra'da 3 Michelin yıldızına sahip tek restorana adını veren idol chef Gordon Ramsey ile tanışmamdı. Show'un bitmesine az kala önceden keşif yaparak yerini tespit ettiğim çadırda sıraya giren ilk kişilerden biriydim. Çok fazla beklemeden Gordon mitolojik bir kahramana özgü büyüleyici bir etki ile beliriverdi. Önce elimi sıktı, ardından adımı sordu ve sonra da kitabını benim için imzaladı. Benim için unutulmaz bir andı. Bir genç kız için hayran olduğu pop yıldızı ile tanışmak ne ise, benim gibi bir restoran işletmecisi için de efsanevi Gordon Ramsey ile tanışmak aynı histi. Zira restoranına gitsem bile onun görmem ve görsem bile tanışmam çok çok düşük bir ihtimaldi.
Genel olarak baktığımda Taste of London yeme-içme dünyasında olan kimsenin kaçırmaması gereken çok özel, keyifli ve dünya çapında bir festival. Şimdiden seneye gerçekleşecek festival için sabırsızlanıyor ve bu sefer en az 2 gün gitmeyi hedefliyorum...
Meraklıları için detaylar bu sitede: http://www.channel4.com/life/microsites/T/taste/index.html
1 yorum:
çok kıskandım!
çok!!
Yorum Gönder